Haftalık köşemi konuk olarak okuma lütfunda bulunan siz okurlarımı selamlıyor, beni cesaretlendirdiğiniz için şükranlarımı sunuyorum. Kabul buyurunuz lütfen.
Köşemin ve yazdıklarımın lezzetinin artarak okunacağından zerre kuşkum yok. Bu düşüncemi genel yayın yönetmenimiz Buket Afgan hanıma da iletmiştim. Çünkü ben görünmeyen beyin olarak, zaten bu kente çok hizmet verdim. Bu ülkeye, yani Kocaeli’ye kırk yıl vergi ödemiş bir arkadaşınız, kardeşiniz ağabeyinizim.
Bu ülkenin iyi yetişmiş ve kendini yetiştirmiş bir bireyi olarak yaşadığım kente, gençlerine elimden geldiğince destek olmak için çabaladım durdum ve bu eylemlerimden hiç pişman olmadım. Bu ilin her ilçesinde, her düşünceden insan ektim, çok kıymetli birikimlerim ve zenginliğim var ve bu zenginliğimle gururluyum, mutluyum.
İlk önceleri yıllara dayalı tercihler benim tercihimdi. Aldığım aile terbiyesine uyan mütevazi bir insanda olan vasıfları taşıdığıma inanarak ve herkesi öyle sanarak, yıllarımı çok ama çok boşa geçirmişim.
Zaman geçtikçe benim mütevaziliğimi, iyi niyetimi aptallık görüp enayi yerine koyarak çok incitici muamelelere muhatap oldum ama kimseyi incitmeyip sustum. Yani bir çoğunu yemedim ama sustum. Bu da benim tarzım .
Bazı konuları hasta, sapık beyinler ile uğraşacağıma öbür dünyaya saklayıp Allah’a havale ediyorum. Tabii şimdilik daha net değilim bu konuda, kazık büyük olunca…
Rahatsızlığımdan kaynaklı ruh halim, bazı şeyleri geç algılamamı fırsat bilen sözde çakalların çakallıklarını geç anlamama sebep oldu. Daha doğrusu muhatap olduklarımın o kadar adileşebileceğini hiç düşünemedim. Neyse ilerde bunları da anlatır dertleşiriz.
Artık çekildiğim köşemden değil, ortaya çıkıp kendi adım, imzam ile size hitap etmeye karar verdim. Bir de kitap karaladım ama daha zamanı var yayınlamak için. Ama eksiğim olan, yazılarımın edit edilmesi konusunda daha net değilim.
Haftada bir gün yazıp sizlerle kent, ülke, hatta dünyadaki gelişmeler hakkında değerlendirmelerimi paylaşacağım. Bu yazılarımı paylaşmak, hem bana hem siz kıymetli okurlarıma iyi gelecektir umuyorum.
Bu ülkenin en büyük eksiklerinin başında, genç beyinler ile tecrübeli, deneyimli bireylerin senkronize ses çıkaramamasının geldiğini düşünüyorum.
Onlarca yaşı yaşamış, hayatın her türlü cefasını, sefasını gören yetişkin, olgun, yani yaşı ilerlemiş ağabeylerimiz; bir yerlere talip olmadan, bilgi ve birikimlerini gençlere aktarabilse; gençler de bu deneyim ve tecrübeden faydalanmanın ne denli erdemli ve ülkemiz gelişmesine faydalı olacağını bir görüp uygulayabilse kimse tutamaz bizi.
Tabii ki benim dileğim olacak şey değil, bunu biliyorum. Yaşadıklarımız şunu öğretmiş olmalı ki; gençler yaş almış büyükleri ve tecrübeyi yok saydıkça, büyüklerimiz gençleri tecrübesiz görüp onlara bilgi ve birikimlerini aktarıp arkalarında samimi bir şekilde durmamaya devam ettikçe merdiven altı, beğenmediğiniz organizasyonlar gelip sizi yönetir. Ülkemizi de içinden zor çıkılır hale getirir. Arkasından bön bön bakarsınız “nokta”.
Bu haftaki yazımdan kim ne çıkarır bilmem, ama ben diyeceğimi dedim.
Ülkesini seven herkes haddini bilmek ve sonunu görmek durumunda.
Bu haftaki yazımı memleket meselelerini dert eden herkese yazdım. Kabul etsinler ve kendilerini çek etsinler. Tabii cesareti olan gerçek vatanseverleredir önerilerim.
Dilim döndükçe meramımı anlatmaya çalıştım, umarım anlatabildim. Konu çetrefilli ve zor farkındayım. Biliyorum çok eksiğim var ve her hafta kendimi, yazı, imla ve vurgularımı daha güzelleştireceğim. Artık olduğu kadar siz de kabul edin. Kusura bakmayın lütfen.
Bir dahaki yazımda gazetemize ne yenilikler yapabiliriz oturup konuşacağız, ama bilin ki sıfırdan zirveyi bilir, hedef koyar koşarım.
Önce kendime güvenirim. Hele güzel bir ekip ile sormayın gitsin. Mevlam ne eylerse güzel eyler diyelim şimdilik.
Takipte kalın dostlar, pişman olmayacaksınız.
Yeni yazılarımda buluşmak üzere, kalın sağlıcakla…