Bugün şehit gazeteci Güngör Arslan’ın kızı Nazlıcan Arslan, SES Kocaeli Gazetesi’nde yeni bir yazı yayımladı. Aslında uzun süredir yazdıklarından farklı bir şey söylemiyordu, sadece “ses”ini daha da yükseltmek ihtiyacı duymuş.
Yazının sunulma biçimi son derece manipülatif. Ana sayfadaki başlıkta yazı “Güngör Arslan cinayetinde gelişme” üst başlığı ile verilmiş. Oysa bir gelişmeyi haber veren hiçbir bilgi yok içeriğinde. Tersine eski bir terane ısıtılıp ısıtılıp önümüze tekrar konuluyor.
Karar duruşmasına sayılı günler kala, Nazlıcan Arslan’ın yapmaya çalıştığını anlamak mümkün değil.
Ben açıkçası olay tazeyken, Arslan’ın eşi Suna Hanım’ın olsun, kızı Nazlıcan’ın olsun duygusal tepkiler vermelerini anlayışla karşılamıştım. Her ne kadar bu duygusal tepkilerin, çok ama çok ciddi bir suç olan gazeteci cinayeti gibi bir olayın sulandırılmasına hizmet edeceğine dair endişelerim olsa da, yine de böyle bir travmanın ardından insanların savrulmasını normal karşılayacak vicdana ve anlayışa sahibim.
Ama aradan geçen bunca zaman sonra, zanlının ve azmettirici olduğu iddia edilen kişilerin anında yakalandığı ve tutuklanarak hızla iddianamenin hazırlandığı bir durum oluşmuşken, istenebilecek en ağır cezalar istenmişken, karar duruşmasına günler kala, Kocaeli Ticaret Odası Başkanı Necmi Bulut’un bir kez daha cinayetin faili gibi sunulması akıl alır gibi değil.
Üstelik bunu yapan kişi bir hukukçu, bunu yapan kişi bir gazetecinin kızı olarak büyümüş. Basının devam eden yargılama sürecini etkilemeye çalışmasının suç olduğunu bilen biri.
Bu yazıda başta Necmi Bulut olmak üzere, haklarında kovuşturmaya gerek görülmemiş kişilerin isimlerini tek tek yazmak hangi gazetecilik ya da hukuk etiğine sığıyor?
Bir insanın adının cinayete karışmasının ne kadar korkunç bir deneyim olduğuna dair azıcık empati yapabilen biri bin kere düşünür, bir kez yazar bence.
Baban hayattayken Necmi Bulut’la sorun yaşamış olabilir. Necmi Bulut sorunlu bir insan da olabilir. Kocaeli’de binlerce esnaf ve iş insanı, onun ne kadar sorunlu bir insan olduğunu anlayamamış ve geçtiğimiz aylarda KOTO seçimlerini tulum çıkararak kazanmasını sağlayan desteği de vermiş olabilir. Ama cinayet gerçekten şeytani bir suçtur. Bir insanı cinayetle suçlamak insanın vicdanını yormaz mı uzun vadede?
Güngör Arslan, bir insandı her şeyden önce. Çok fazla sorun yaşadı, gazeteci olarak da insan olarak da. “Cenazemde My Way çalınsın” demişti bir keresinde benim de bulunduğum bir ortamda. Kendi yolunda giden biriydi, günahıyla sevabıyla. Parayı, eğlenmeyi, gezmeyi, hayatın maddi getirilerini sonuna kadar yaşamayı seven biriydi. Bir yandan kavga etti, bir yandan da coşkuyla yaşadı.
Kimseyi kızdırmaktan kaçınmadı. Kimseyi kırmaktan geri durmadı. Çok düşman ve çok para kazandı.
Yerelde imkansız bir şeyi başardı ve sıfırdan gelip medya patronu oldu. Adı her zaman sansasyonlarla anıldı. Hakkında birçok şey iddia edildi. Birçok suçlamayla yargılandı.
Sokaktaki vatandaşı bilmem ama, basın camiasında günahı ve sevabıyla tanınan bir insandır. Çünkü birlikte çalıştık onunla. Onu biz de patronumuz kimliğiyle tanıyoruz. Biz bizi biliriz.
Belki Arslan ailesi için artık yas zamanı gelmeli. Ocak ayı başında görülecek son duruşmada bir karar çıkacak. Yargının vereceği karar içlerini hala soğutmayacaksa onlara bir tavsiyem olacak: Belki artık bir eş ve evlat olarak kaybınıza odaklanmanızın vakti gelmiştir.
Belki sizin de içsel mahkemelerinizde bir eş ve baba olarak Güngör Arslan’la hesaplaşmanız ve ona günahıyla, sevabıyla veda etmeniz gerekiyordur.
Yasını tutmayı reddeden insanlar hep kurban psikolojisinde yaşar. Kurbanların da zalimlere ihtiyacı olur.
Adı cinayet soruşturmasına karışmış bir insan, zaten hayatının en büyük travmasını yaşamıştır.
Güngör Arslan’ın katil zanlıları cezaevinde. Haklarındaki karar açıklanmadan onlara bile suçlu diyemeyiz.
İnanın yargının vermediği bir kararı kent kamuoyu veremez. Vermez de açıkçası. Beyhude bir çaba. Ve vicdanlarımıza da iyi gelmiyor.
Ölünün arkasından neden konuşulmaz biliyor musunuz? Bence, halen yaşayan birinci derecede yakınları üzülmesin diye. Ölülerin arkasından konuşma işini tarih yapar.
9 Ocak’ta yargının en doğru kararı vermesini bekliyorum.