Merhaba dostlar...
Aylarca Covit belasından çok iyi korunan ve tek bir gün hastalanmayan ben, geçen ay gribin domuzuna yakalanıp tam üç hafta kendimi mecburen karantinaya almak zorunda kaldım. Ama bir o kadar faydalı günler geçirdim.
Mesela, dört-beş sene önce geçirdiğim pıhtı atmasından kaynaklı hastalığımda, arkamdan dönen, asla bugün izin vermeyeceğim kalleşlikler, kahpelikler ve emanete ihanetler, sinema şeridi gibi günlerce gözümün önünden geçti.
Yani dostlar, arkanı dönmeye, hastalanmaya gör, kimin ne mal olduğunu görüyorsun. Büyük görünen kucakta büyüyenler hastalık zaafından, insanların bu denli Allah’sızlaşabileceklerini düşünmeyerek o anlık zaaftan faydalanıp kuş beyinleri ile aklı sıra keklerler sizi.
Ama kiminle dans ettiklerini emin olun görecekler.
Bu kentte hiçbir şey gizli kalmayacak, sadece adaletin işleyeceği anı kollamak lazım.
Neyse, bu Lut kavmini yaşayan, yaşatanlar ile görülecek hesabı sizinle paylaşacağım.
Şimdi gelelim ülke gündemine.
Bildiğiniz gibi çok hareketli günler geçiyoruz. Altı yaşında bir bebenin sapık anne ve babasının oluru ile evlendirilmesi, ülkede yaşayan duyarlı insanların ısrarlı takibi olmasa cezasız kalacaktı. Sözde damat yani tecavüzcüsü ve mağdur kızın Allahsız zır cahil anne - babası ellerini kollarını sallaya sallaya normal hayatlarına devam edecekti. Bugüne kadar hiçbir kısıtlamaya uğramamaları ayrı bir garabet. Kendini, kalemini satmamış bir gazeteci, kelle koltukta haber yapmasa ilgililerin haberi yokmuş gibi kapanacak, devlet uyanmayacak sanki.
Diğer taraftan...
Ekrem İmamoğlu’na kurulan kumpas falan sizleri sakın ola umutsuzluğa itmesin. Sadece biraz daha sabır, çünkü artık solun tıkanan damarı, yani Kürt vatandaşlarımız ile yıllar önce kopan bağ artık hiç kopmamak üzere kuruldu ve tüm melanetlere karşı bedel ödeye ödeye bu günlere geldi. Son yerel seçimler de bu birlikteliğin semeresi olarak tescillendi.
Babalarının çiftliği gibi gördükleri memleketi öyle bir duvara çarptırdılar ki bu liyakatsiz kadrolar, şimdi sudan çıkmış balık misali hesap vakti yaklaştıkça adrenalin katsayısı artıyor.
Ama ilme, bilme inanan bu ülkenin gerçek vatanseverleri Türkü, Kürdü, Abhazası, Çerkezi, Lazı, Gürcüsü, göçmeni, bilhassa genç nesiller, bu gidişata dur demeye kararlı.
Ben her şeyden önce Kürt vatandaşlar ile sosyal demokratların solun tıkanan damarlarını açacaklarına, yani güç birliğinin işlemesine çok güveniyorum, inanıyorum.
O nedenle de sandık yaklaştıkça benim umutlarım artıyor. Siz de umutlarınızı diri tutun.
Bu bozuk düzenin sonu geliyor. Hak edenin hakkını alacağı bir düzen gelecek. Sonradan görmeler ve ezikler, bir baltaya sap olamayan şeref, haysiyet, asalet yoksunu tiplerin, sırtını bir dayıya yaslayanların sonunu göreceğiz ve güzel günler göreceğiz inşallah.
Geldik gidiyoruz ama nesillerimize nasıl bir ülke bırakmak hayati önem taşıyacak.
Kimimizin mezarına çiçek bırakıp dualar okunacak, kimimizin de mezarına tükürecekler.
Naçizane benim nesillerim mezarıma geldiklerinde “aslan gibi mücadelesini elinden geldiğince verdi” demelerini madalya sayarım.
Velhasıl dostlarım, artık bence karada ölüm yok.
Daha önce de söylediğim gibi solun tıkanan damarları Kürt kardeşlerimiz ile açılmıştır.
Şimdi emperyalistlerin yerli iş birlikçileri düşünsün.
Yıllarca bizleri ayrıştırarak sömürdükleri yeter de artar bile, diyerek bu haftalık gecikmeli yazımı sonlandırıyor, siz değerli okurlarıma sağlıklı bir hafta diliyorum.
Kalın sağlıcakla.