Kocaeli’ye geri dönüp çalışmak için girişimde bulunduğumda iş bulmakta zorlanmadım açıkçası. Asıl sorun başladığınız bir işi sürdürmek oluyordu.
Birkaç nahoş, birkaç kötü deneyimden sonra Kocaeli basınında gördüğüm sorunları üç grupta topladım.
İlk büyük sorun nitelik sorunu. Eskiden gazeteciler alaylıydı, bildiğim kadarıyla ben o zamanlar Kocaeli’de çalışan tek gazetecilik mezunuydum. İktisat, işletme ve kamu yönetimi mezunu olan birkaç kadın arkadaşımız vardı ki, zaten gazeteleri sırtlayanlar da asıl olarak onlardı.
Kocaeli’de artık bir iletişim fakültesi bulunmasına ve her yıl onlarca mezun vermesine rağmen kent basınının bu çocuklardan faydalanamadığını gördüm. Benimle birlikte çalışan alaylı arkadaşlarımızın çok azı niteliklerini geliştirmiş. Üniversite mezunlarını da yetiştirememişler doğal olarak.
Bu nitelik kaybının herhalde en önemli sebebi düşük maaşlardır. Kendine yatırım yapan biri bu maaşlarla, bu koşullarda çalışmak istemeyecektir. Bu sorun aslında yaygın medyada da yaşanıyor. Nitelikli gençler bitip tükenmez çalışma saatleri karşılığında üç kuruş maaşla yaşamayı kabul etmiyor. Taze kan girmeyince de yapı içten içe çürümeye başlıyor.
İşin trajikomik yanı ise herkesin kendini büyük gazeteci sanması. Bu işler böyle değil midir zaten, koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler! Kendini ciddi ciddi gazeteci sanan niteliksiz tiplerin kibirli hallerine katlanmak gerçekten çok yorucu oluyor.
Kendine sahici bir güveni olmayan insanlar, derinde yaşadıkları değersizlik duyguları ile başa çıkabilmek için sahte bir kendilik geliştirerek iğreti narsisistik görünümlerle karşınıza çıkıyor.
Sanki yıllardır bu mesleğin içinde olanlar çok iyi habercilik yapıyor da bir de kifayetsiz muhterisler gözünü basına dikmiş. İnternet sitesi kuran kendini gazeteci ilan edebiliyor. Hayatında üç satır haber yazmamış, 5 N 1 K’yı hiç duymamış insanların “efsane gazeteci” ilan edildiğini gördüm ve midem bulandı açıkçası.
“Hakikat sonrası” dediğimiz çağda bunlar olabiliyor işte. Hiçbir maddi ve manevi yatırım yapmadan kıytırık bir site kurup sosyal medyada paylaşım yaparak kendinizi gazeteci ilan edebilirsiniz ve size inanan birileri de mutlaka çıkar!
Bu insanlardan bazıları ile çalışmak şanssızlığına maalesef maruz kaldım. Bu kifayetsizler, iki cümleyi yan yana getiremedikleri için çürük zihinlerinin sanrılarını, kişilik bozukluklarından kaynaklı hezeyanlarını “haber” diye bana yazdırmaya kalktılar. Sonuçta yürümedi elbette ama o süreçte bana yapılan şeyin psikolojik taciz olduğuna inanıyorum ki hafif çaplı bir post travmatik stres sorunu da yaşadım.
Kimse mesleğinin etik değerleri dışında işler yapmaya zorlanmamalı. Bence bu çok büyük bir suçtur ve en adisinden bir ahlaksızlıktır. Neyse ki vicdanımla cüzdanım arasında kaldığımda her zaman vicdanımı seçen bir insanım.
Şunu herkes kabul edecektir, bir konuda iyi olmanın ilk şartı, o konuda iyi olmadığını bilmektir. İnsan eksik bir varlık olduğunu bildiği anda atılım yapabilir. Ben bir şeyleri bilmediğimi kabul etmeliyim ki o şeyi öğrenmek için bir arzu duyayım.
Gazetecilik de böyledir. Her gün öğrenecek bir şeyler vardır. Ama maşallah bizim basınımızda herkes duayen, herkes büyük gazeteci! “En iyisi benim” diyen gördüm ben!
Olmaz kardeşim, olmaz... Hem çirkin oluyorsun bu şekilde, hem de içinde yer aldığın yapıyı çürütüyorsun. “En iyisi olmak” iddiasını bir kenara bırakıp “her gün daha iyisi” olmaya çalışmak zor çünkü. Kendini kandırmak kolay...
Yazılarıma Kocaeli basının özgürlük sorunu ile devam edeceğim ve son yazıda bu etik meselesini daha detaylı bir şekilde anlatacağım.